Her "Bebek" doğduğunda bir "Anne" doğar.

Bu Blogda Ara

Beylikdüzü Mekanları

Işığını Takip Edenler

Beylikdüzü Anaokulu

Bumerang - Yazarkafe

Eylül 09, 2013

Yaşasın Kötü Anneler ve Onların Mutlu Çocukları

Nasıl davranılacağını bildiğiniz çocuklar hep başkalarınındır...


Ben mükemmel bir çocuk yetiştirmedim. Aksine henüz anne olmamışken "benim çocuğum böyle davransa, kendimi keserdim" dediğim ne varsa yapan bir çocuk büyütüyorum. Ama mutlu bir çocuk yetiştirdiğimi düşünüyorum. Anne olduğumdan beri sürekli mırıldandığım tek bir şarkı var; "bir tek dileğim var, mutlu ol yeter!" Zaten bu şarkıyı da olsa olsa bir anne yazmış olabilir bence.

Aslında "kötü annelik" zannettiğim şeyin, mutlu çocuk yetiştirebilmek için yapılması gereken şeylerden oluştuğunu öğrendiğimde kafam oldukça karıştı. Bir çocuğun mutlu olabilmesi için ona olabildiğince az karışmak ve yıllarca öğrendiğim gibi "iyi anne" olabilmek için çocuğun etrafında balarısı gibi dolanmak arasında sıkışıp kaldım uzunca bir süre. Mahalle baskısı ve ekrandan öğrenilenler insanda farklı bir algı yaratıyor. Mesela yıllarca zannettim ki, çocuk ne kadar şişmansa o kadar sağlıklıdır. Çünkü çevremdeki tombul teyzeler, ne zaman tombul bir çocuk görseler "aman aman maşallah annesi pek iyi bakmış" diyerek bana bunu öğretmişler  ben farkında olmadan. Anneliğimin ilk dönemlerinde çocuğun kilosuyla kafayı bozdum bu sebeple de. Kilo almadığı aylarda "ben bu çocuğa bakamıyorum" diye bunalıma girdim. Sonra doktorumuz "ne sağlıksızı, çocuk bu yaşına geldi antibiyotik kullanmadı delirme" dedi de kendime geldim. Böylece "az yesin, sağlıklı yesin" bilincine eriştim. Gerçi bu düşünce yıllarca bilinçaltıma empoze edilenlere o kadar tersti ki içten içe suçluluk duymaya devam ettim bir süre. Büyükannelerince "çırpı gibi" olan oğluma, mahallenin tombul teyzelerince iyi bakmıyor olabilirim ama yemek konusunda ikimiz de mutluyuz artık. 

Yanlış yönlendirme konusunda televizyon da en az çevredekiler kadar başarılı sözkonusu annelik olunca. Gebeliğim süresince çocuk denen şeyin geceleri kendi kendine uyuduğunu zannettim. Reklamlarda, filmlerde anne bebeği beşiğine kor, ışığı kapatır odadan çıkar ya, ya da az biraz büyüdüğünde, üzerinde pijamaları, kolunun altında ayıcığıyla bebe çıkıp gelir, anne babaya iyi geceler diler ve döner gider ya, ben o çocuklar gerçek zannediyordum. Meğer süpermen ne kadar gerçekse, onlar da o kadar gerçekmiş. "Bir kitap daha oku, biraz sırtımı kaşı, su getir, çişe götür" kısımları nedense hiç gösterilmiyor o reklamlarda, filmlerde.

Çocuk dediğin yemez, uyumaz, şımarır öyle büyürmüş meğer. Bu yüzden diğer tüm bildiklerinizi unutun anne olmadan önce.

Şu an okumakta olduğum bir kitapta* "Çocuklarınızı aferin almak için değil, mutlu olsunlar diye büyütün" diyor. Bu cümleyi okuduğumda ne kadar baskı altında çocuk büyütmeye çalıştığımızı bir kez daha fark ettim. Bilinçaltımızı temizlemeden ve herkes kendi işine baksın düsturunu edinmeden bunu başarabilir miyiz hiç bilmiyorum.

Kaçımız çocuğu parkta kum içinde debelenip saç diplerine kadar çamurlara bulanırken çevreden "cıkcık"layanlara, "ayyy hep yedi kumları bu oğlan"lara, "ayy her gün kum havuzuna mı sokulur çocuk, nasıl temizliyorsun sen bunu"lara aldırmadan ayaklarını uzatıp kitabını okuyabiliyor?

Kış ortasında şıpıdık plaj terlikleriyle kreşe gideceğim diye tutturmuş ıslak çoraplı çocuğun kendisininmiş değilmiş gibi davranarak üç adım gerisinden yürümüyor?

Market ortasında elinde bir çikolatayla böğürerek yerlerde yuvarlanan çocuğa "hayır onu alamazsın dedim" diye bağırırken bir yandan da "herkes rezil bi anne olduğumu düşünüyor" diye içinden geçirmiyor?

Kaçımız "ayyy üşür bu" "ayy rüzgar var şapka taksaydın" "ay güneş çarpmasın" tacizlerine uğramadan çocuğuyla sokakta rahat rahat gezebiliyor?

Kaçımızın sütü yetmedi, kaçımızın sütü üşüdü, kaçımızın yediği çocuğa gaz yaptı...

Çevreden "aferin" almak derdimiz olmayabilir ama, konuşmasınlar diye çoğu şeyi yapmak zorunda kalıyoruz kimi zaman.

Çok net hatırlıyorum Ada 5-6 aylıkken pusette yamuk uyuyor diye,hiç tanımadığım bir teyze koşarak gelip boynunu düzeltmeye çalışmış, uykusu bölünen ve birden karşısında yabancı bir kafa gören oğlum ağlama krizine girmişti. O gün o teyzeyi oracıkta öldürmediysem, iyiliğimi düşündüğünü zannettiğim içindir. 

Artık Ada 4.5 yaşında, bir de küçük kız büyütüyorum ve ben kötü anne olmayı seçtim, mümkünse kimse beni iyiliğimiz için zorlamasın...

Yaşasın kötü anneler ve onların mutlu çocukları!


*Başlık cümlesi okuduğum bir kitaptan hatırımda kalmış ancak hangi kitaptı onu hatırlayamadığım için yazarını veremiyorum.
** Yazının ilham konusu olan ve alıntı verdiğim kitap Mehmet Murat Döğüşgen'in Çocuk ve Ergen Gelişiminde Pozitif Terbiye kitabıdır. Kitabı halen okumakta olduğumdan ve okuduğum kısmı çok sevdiğimden  dolayı onunla ilgili ayrı ve uzun bir yazı hazırlamayı düşünüyorum. Bittiğinde ya kitap hakkında tek yazı ya da içinde ilham veren alıntılar için ayrı yazılar halinde buradan okuyabilirsiniz.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Fikrinizi paylaşın