Her "Bebek" doğduğunda bir "Anne" doğar.

Bu Blogda Ara

Beylikdüzü Mekanları

Işığını Takip Edenler

Beylikdüzü Anaokulu

Bumerang - Yazarkafe

Mayıs 10, 2014

Mükemmel insanlar gezegeninde yalnız bir uzaylı: Yeni Anne




Geçtiğimiz günlerde bir yazı okudum. İnsanların nasıl "mutlu"yu, "mükemmel"i oynadığına dair. Orada beni en fazla etkileyen şu cümleler olmuştu:

....hepsi yalan söyledi. Kimsenin aslında gerçekte olmadığı o “herkes” gibi davrandılar ve hayatlarını bu batıl inanca hapsettiler. Vadedilen mutluluğu bulamadıklarındaysa mutlu taklidi yapan onca insanı görüp kendi ‘tuhaf’lıklarını örtbas etmek için onlarda mutlu taklidi yaptılar.

Anne olduğum ilk günlerde, bu yalan yüzünden hayatım cehenneme dönmüştü resmen. Tuvalete kucağında bebeğiyle giden, bebeğini ana kucağında uyurken banyoya koyup ancak öyle duş alabilen, kemirdiği salatalığa, ağzına atabildiği iki tane zeytine kahvaltı diyen tek anne benim zannediyordum çünkü. Çünkü kimsenin yıkanamayan çamaşırlarındaki kusmuk kokuları yüzünden banyosuna girilemediğini, evin içinde toz parçacıkları uçuşmaya başladığı halde bebek uyanıkken fırsat bulamadığı süpürgeyi, bebek uyurken, uyanacak da iki dakika dinlenme fırsatını kaçıracağım korkusuyla açamadığını, ütülemeye fırsat bulamadığı tişörtleri sokağa çıkması gerektiğinde eliyle düzeltiverdiğini duymamıştım. Bunlar tek benim başıma geliyordu. Öyle zannediyordum. 

Mükemmel annelerin gezegenine düşmüş gariban bir uzaylıydım. Ne bebeğime, ne evime, ne kendime yetemiyordum. 

Oysa diğer anneler hep derli toplu evlerinde, fönlü saçlarıyla oturup, asla kusmayan ve kaka yapmayan bebeklerini uyutuyorlardı manikürlü elleriyle. Herkesin bebeği yatağına koyunca uyuyordu da bir benimki saatlerce emiyordu, herkesin bebeği deliksiz uyuyordu da bir benimki -eğer şanslıysam- saat başı uyanıyordu. Herkesin çocuğuyla seviyeli bir ilişkisi vardı da bir benim sabrım taşıyordu. Herkes anneydi ve o kadar mutluydu ki, ben darmadağın saçlarımla, uykusuzluktan altları morarmış gözlerimle, kusmuklu geceliklerimle ayna karşısına geçtiğimde vicdan azabı duyuyordum. Ben bu dünyaya ait değildim.

Halbuki dünyaya getirdiğim bu harika şeye aşıktım. Onu o kadar seviyordum ki, yaşadığım hiçbir şey zor gelmiyordu. Ona iyi bir anne olabilmek için durmadan okuyor, öğreniyor ama kendimi hep eksik hissediyordum, çünkü herkes o kadar tamdı ki...

Sonra bir şey fark ettim.
Bütün anneler aynı şeyleri yaşıyordu.
Sadece yeni anne olanlar kendilerinden beklendiği üzere "harika anne"yi  oynuyordu.
Çocuğu biraz büyümüş olanlar da zaten o günleri çoktan unutmuş oluyordu.

Anne hafızası garip bir şey.

İlk bebeğim 3.5 yaşına gelip de ikinci bebeğimi kucağıma aldığımda "iki çocuklu" hayatın çok zor olduğunu düşündüm. Halbuki çocuklu hayat zordu. Benim hafızamda ilk bebeğime dair uykusuz geceler, kusmuklu tişörtler, yapılamayan banyolar, yenemeyen yemekler kalmamıştı. İlk gülüşü, ilk anne deyişi, ilk adımı ve aramızdaki harika bağın bana hissettirdikleri kalmıştı sadece. "Ben bunları ilk bebeğimde yaşamamıştım" dediğim ne varsa, hepsini yaşamıştım. Dönüp yazdıklarımı okumam gerekiyordu sadece hatırlayabilmek için. (O yüzden, anne hafızasına bu konuda pek de güvenmemek gerekiyor. Biz de çocuk büyüttük diyenlerin tamamı, büyütürken yaşadıklarını çoktan unutmuş oluyor.)

Anne dışında referans alınabilecek başka kimse de yok zira kimse annenin ne yaşadığını, ne hissettiğini görmüyor. Bilmiyor. Oysa gebelik testinde pozitif sonucunu gördüğü anda -bazen görmeden bile- annenin tüm hayatı, tüm alışkanlıkları, bedeni, ruhu değişiveriyor. Ve bundan sonra da bir daha asla eski haline dönemiyor. Böyle değilmiş gibi davranmaya çalışmak, eski düzenini,  eski alışkanlıklarını sürdürmeye çalışmak ya da dışarıya öyleymiş gibi görünmek de mutluluk maskesi arkasında acı çeken ve yalnız kalan biri olmak demek.

Çocuk sahibi olmak zor. Çocuklarına ne kadar büyük bir aşk duyuyor olursan ol, tüm hayatının kontrolünü kaybetmek, beyninin bir kısmının sadece onlarla ilgili çalışması, planlarını ne zaman nasıl davranacağı ve ne isteyeceği kestirilemeyen bu varlıkları dahil etmeye çalışarak yapmak, günlerinin hep aynı şeyleri tekrarlayan bir sarmal haline gelmesi, hep bir şeyler beklenen insan olmak, hep veren olmak zor. Değilmiş gibi davranmak hem kendine hem başkalarına haksızlık oluyor. Mutluluk maskesi arkasına saklanmış mükemmel bir anne olmak yerine, mutsuzluğunu, yalnızlığını, yaşadığın zorluğu anlatmaya başladığında, çok da mükemmel olmayan gerçek bir anne oluyorsun. İşte o zaman, aslında mükemmel insanlar gezegeni diye bir şey olmadığını, bir uzaylı değil,  sadece yorgun bir anne olduğunu fark ediyorsun. Tam da olman gerektiği gibi. Rol yapmayı bıraktığında daha az yoruluyor, daha az mutsuz oluyorsun.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Fikrinizi paylaşın